Yiit'in Dubai Günlüğü

Saturday, January 28, 2006

Sessizlik

Bana biraz zaman verin....evimle ugrasiyorum...toplu guncelleme geliyor!

Sunday, January 22, 2006

Mobilya Alışı, Kan Testi, Küçük Mutluluklar


Bağımlısı olduğum birkaç basit ürünün burada marketlerde kolaylıkla bulunması beni oldukça mutlu ediyor. Earl Grey severdim, bir de Lady Grey varmış, aferin Leydi'ye, muhteşem çay yapmış! Coca-Cola Lime ve Vanilla of ki ne of kategorisinde yarışıyorlar, Dr. Pepper zaten en büyük keyfim...Tek hayal kırıklığı Froot Loops konusunda...Arabik sürümü hiçbirşeye benzemiyor!


Geçici vizemin kalıcı oturma vizesine çevrilebilmesi için kan testi olmaya gidiyorum Al Baraha Devlet Hastanesine...Ana kapıdan girer girmez vatan özlemi bitiyor; tanıdığım, bildiğim Türk bürokrasisi karşımda! Kadınlar ve erkekler ayrı sıralara giriyorlar "çağdaşlığa" nispet yaparcasına. Ayrı ayrı sıraya girilmeyen durumlarda "Ladies First" diye bir durum var, keyifleniyorum ve pis pis sırıtıyorum kafamın içinde yüz tane hayali konuşma yaparken...


Hintli inşaat işçilerine gestapo tavrı takınan görevliler ucuzluktan aldığım takım elbiseme hemen kanıyorlar ve "Hoşgeldiniz sir, Adil oğlum odayı hazırla, Nisar beyefendinin ceketini al" şeklinde bir karşılamaya girişiyorlar. Ancak odanın ucunda oturan kocaman boyutlardaki hemşire hiç oralı olmuyor ve hart diye saplıyor iğneyi koluma. Eğer ölümcül bir hastalığım yoksa güleryüzle sağlık kartımı verecekler, eğer ters bir durum sözkonusuysa da postalayıvericekler beni bu kumuna yandığımın çölünden. Yaralı bir Fransız Lejyoneri gibi çıkıyorum hastaneden, kolumu tutarak yürüyorum kumların üzerinde. Herif düşünmemişki birinin hastaneden çıkıp arabasına BİNMEYEBİLECEĞİNİ. Öyle bir opsiyon yok. Hemen bir taksiye atlıyorum ve ikea'ya uçuyorum.





Ancak uçmadan hemen önce İstanbul Flower (ismi de bir çözebilsem) durağı yapıp nefis bir kaburga ve yanında kuş üzümlü pilav yiyip kendimden geçiyorum. Yemekler hakikaten nefis!

ikea'ya giriyorum ve kendi alışveriş rekorumu kırarak 28 dakikada evimi düzüyorum. Tuvalet fırçasından çalar saate, sabunluktan ütü masasına kadar herşeyiyle birlikte mobilya olayımı bir kalemde bitiriyorum ve kendi kendime "Daha anlamlı bir evde oturacağım zaman ince ince bakarım" diyorum. Tek başıma zavallı gibi oturacağım evin nesine hevesleneyim? Tezgahtarların şaşkın bakışları altında en önde muzaffer komutan ben, arkada alışveriş arabalarından oluşan ordumla ikea dan çıkıyorum.




Sonra bunları kendim taşıyamayacağımı farkedip tekrar geri dönüyorum ve eşyalarımı görevlilere teslim ediyorum.

Sevgiler...


Not 1: Feci hastayım herzamanki gibi, "biraz kendi resmini koy" diyenler için son halim:



Not 2: Bu kitap harika! Bırakamayıp bir gecede bitirdim (Credits: Amcam) Metis polisiye kategorisinde yayınlamış ama bence apayrı bir havası var, bir kategoriye koyamadım:

Friday, January 20, 2006

Mobilya, Misafirler, C.S. Lewis

İki gün öncesinden itibaren kısaca özet geçelim:

Zaheerah'yla buluştum, öğle yemeği yedik, oldukça neşeli geçti. Bana Dubai'de arabaların plaka numaralarının bir prestij sembolü olduğunu ve plaka numarası ne kadar az haneli olursa arabanın sahibinin o kadar güçlü bir kişi olduğunu anlattı. Buna göre araba kullanırken önümdeki arabanın plakasına bakıp üç haneli ve daha altı olduğu durumda kesinlikle selektör felan yapmamam gerekiyormuş. Çünkü adamın kafası atarsa benimle uğraşırmış ve canımı sıkarmış. Hatta ülkeden attırırmış. Binnaz'ın deyimiyle "Çok da fifi". Kendi ülkemizde de karnımız doyuyor hala Allah'a şükür!

Sonra haftaya yerleşmeyi planladığım ev için mobilya bakmaya ikea'ya gittim, her küresel kölenin yapacağı gibi. Fiyatlar çok ucuz görünüyor ama çok güzel birşey görünce hemen aslında birtek onun pahalı olduğu ortaya çıkıyor. "3 kişilik koltuklarımız sadece 900 dirham, aaa ama sizin beğendiğiniz 2100 dirham" gibi bir kurnazlık sözkonusu. (Merak edenler için; Resimdeki fiyatların dolar cinsinden değeri 3.67'ye bölünerek bulunuyor)
Biraz hesap yaptım, "Tamam" dedim, "Şirketin verdiği parayla bu işi hallederim!"





Daha sonra The Lion, The Witch and The Wardrobe'u seyrettim. "Bakalım kitabı kadar güzel yapmışlar mı?" diyerekten. Disneymatik durumlar biraz havasını bozmuşsa da fena değildi sanki. Yalnız, ben kitabı okuyalı çok olmuş, o zamanlar da uyanamamışım duruma herhalde, C.S. Lewis baba Narnia, Layın-Mayın falan ayağına İncil'i damardan basmış meğerse genç diğmalarımıza. "Oğğvv Cizız! Cizız!" diyerek çıktım sinemadan...

İki gündür eski şirketimden arkadaşlar burada, onlarla bol bol Türkçe-sözlü-geyik çevirip yavaştan boşalmaya yüz tutan geyik depomu doldurdum doyasıya...

Monday, January 16, 2006

Monoton



Sabah kalk, giyin, ofise git, biraz iş yap, "YiCit, from a business perspective blah blah" diye konuşan işkoliklerle sohbet et, sonra gazeteyi aç, ev ilanlarına bak, binbeşşyüzoniki tane farklı aksanla ingilizce konuşan binbeşyüzoniki emlakçıyla konuş, git evlere bak, evleri beğen ve pahalı olsun ya da beğenme ve ucuz olsun...sonra yorgun argın otele dön...Monotonluğun tek güzel tarafı amcamın verdiği, bilimkurgu/fantastik kurgu öykülerinden oluşan 1957 basımlı muhteşem kitap...

Bugün yine bir ev bakmasından dönerken YO! Sushi diye biryer gördüm. Adı yetti zaten içeri girmeme. Tıka-basa sushi yedim, "uğmmm uğğmm" diye sesler çıkararak, japonlar tiksindi benden.

Sonra yürürken Dubai ile ilgili en güzel şey olan Zaheerah'dan mesaj geldi, aradım, telefonda sohbet ettik uzun uzun. Eğer burada iyi bir arkadaşım olacaksa en kuvvetli aday o gibi görünüyor, gerçekten çok uyuşuyoruz.

Yarın beğenmediğim ama fiyatı çok cazip olan 1+1 evi tutacağım sanırım. Daha ilk senem, dikkatli olmalıyım, para biriktirmeliyim vs... İnşallah seneye (hem maaşım da artmış olur) güzel bir eve çıkarım...

Saturday, January 14, 2006

Ev Derdi - Part II


Yok yani...ev yok! Var da ben parama kıyamıyorum. Parama kıyamadıkça kira fiyatları yükseliyor. Yani resmen 1 hafta içinde kiralar %5 arttı, gazeteler bile yazdı. Jumeirah'nın orada "The Greens" diye biryer var dediler. Benim gibi "expat"lar orada yaşıyormuş mutluluk ve huzur içinde. Gittim baktım neresi green belli değil, bildiğin çöl anasını satayım.

"Madem iki tane palmiye diktim o halde buranın adını neden The Greens koymayayım ki?"

Zihniyete bak!

Neyse daireler güzeldi ama, eğer zorlu pazarlıklardan alnımın akıyla çıkabilirsem 1 haftaya evime yerleşeceğim inşallah. Birşeyler atıştırmak üzere Mall Of The Emirates'e gittim, yürürken benim uzaktan bakıp arap sandığım bir kız gülümseyerek bana yaklaştı ve şöyle dedi:

-"Afedersiniz, birisi bana bir mesaj göndermiş ama arapça olduğu için okuyamıyorum, rica etsem siz okuyabilir misiniz?"

Ben de yıllar boyunca bana arap arap diyen arkadaşlarımı düşünüp ister istemez güldüm ve içtenlikle sordum kıza:

-"Ben de arapça bilmiyorum ki, sizce araba mı benziyorum?"

Kız bir anda benim bir araba benzetilmeyi hakaret olarak algıladığımı sandı ve ben derdimi anlatamadan özürler eşliğinde yanımdan uzaklaştı.

Hayır esas ilginç olan, kız beni, ben kızı arap zannediyoruz, kimse arap değil! Araplar nerede acaba?

Bir de taksilerin camlarına şöyle bir yazı koymuşlar "Hayvan şöför taksimetreyi açmazsa yolculuğunuz ücretsizdir". Yok ye? İnsanlık öldü mü arkadaşım? Ya adamcağız unutmuşsa taksimetreyi açmayı? Ben gideceğim yerin kaç para yazdığını biliyorum, üç aşağı beş yukarı anlaşırız biz ortadoğulu ya da pakistanlı/hintli kardeşimle, çekil aramızdan vahşi kapitalist! Nasıl olsa olan şöföre oluyor değil mi?

Bir de bu yazıyı görüp sevinenler vardır "ay ne medeni memleket" diye. Medeniyet o değildir bir kere! Karışmayın siz.

Wednesday, January 11, 2006

Rock Al Casbah


Bugün Shaza, ben ve Candan Dubai'nin kuzey-doğusundaki başka bir emirliğe gittik. Adı Ras Al Khaimah. Ben aklımda tutamadığım için Rock Al Casbah diyorum ve kendi kendime coşuyorum...heheh. Çölün ortasında uzanan bir yol boyunca ilerledi arabamız ve Dubai'den çıkar çıkmaz o ihtişam da kayboldu. Şehire geldiğimizde oldukça salaş bir yer bulduk karşımızda...Tam amerikan filmlerine yakışır cinsten bir arap şehri. Umman sınırına doğru sürdük arabamızı ve
elimizdeki rehberin söylediği trekking mekanını aradık, hatta bulduk, ancak esas mekan sınırın umman tarafındaymış. Kiralık arabamız off-road koşullarına uygun olmadığı için biz sınırın AE tarafında kalıp daha basit bir mini-trekking yaptık...Sessizlik. Gerçek sessizliği duymayalı çok uzun zaman olmuş. Rüzgarın hafif esintisinden başka hiçbir ses yok. Çok güzel bir histi.




Daha sonra Rock Al Casbah'da bir mall'da (offf evet mall!) yemek yedik ve Dubai'ye geri yollandık. Haa, bir de bizim İstanbul Caddebostan sahili gibi taşlık bir deniz kenarında durduk biraz...Bir de nerede bir Türk mekan açsa adına "İstanbul" diyor, nedense? Burada gördüğümle birlikte üç günde üçüncü "İstanbul" isimli yemek mekanı oldu...


Gussais diye biyerde uygun evler varmış, yarın oaraya bakmayı düşünüyorum...

Tuesday, January 10, 2006

Birşeyler Yapmak = Mall

Evet...tek yapılabilecek şey (en azından şimdilik) mall'a gitmek. İstanbul'da adımımı atmazdım, burada mall'lardan çıkamaz oldum çünkü aktivite denilen şeyle özdeşleşmiş durumdalar burada...O yüzden bugün öğleden sonra Mall Of The Emirates'e gittim.



Başbakan'ın yası nedeniyle ertelenen Dubai Shopping Festivalinin ne zaman yapılacağı henüz kesinleşmemiş olmakla birlikte bazı mağazalar şimdiden festival indirimlerine başlamışlar. Normalde alışveriş yapabilen bir insan olmadığım için fiyatların ucuz mu pahalı mı olduğunu pek anlayamadım.


Birtek şöyle bir olay farkettim: Buraya Tepe Home açmışlar bir tane, oldukça da büyük. İstanbul'da odamdaki çekmeceli şeyin aynısını gördüm, fiyatı bizim oralara göre oldukça pahalıydı. Artık vebali Tepe'nin boynuna mı yoksa alışveriş merkezinin mi yoksa artık ucuz olmayan Dubai'nin boynuna mı bilemiyorum...



Bir de buraya yapay kayak pistleri yapmışlar! İçeri girmemekle beraber, alışveriş yapılan bölümden kayak yapanları izledim, oldukça ilginç bir deneyim oldu.


Daha sonra King Kong'u seyrettim. Ben, yanımda oturan 7 yaşındaki kız ve onun yanında oturan 4 yaşındaki kardeşi hep birlikte hüngür hüngür ağladık, birbirimize patlamış mısır ikram ettik kızarmış gözlerle...

Son olarak; Geldiğimden beri heryerde şu aşağıdaki reklamı görüyorum. "Let Surgery Wait!", Yani bütün dünya estetik yaptırmanın mutluluğa giden yol olduğu konusunda hemfikir, ama bu yeni ürünümüz sayesinde ameliyatı biraz daha geciktirebiliriz, Yaşasın! Yorum yapmıyorum.



Bugün de böyle geçti, yarın Shaza ve Candan'la başka bir emirliğe gitmeyi düşünüyoruz...

Akşam Gezmesi

Bayram tatilinin ilk günü. Öğlene doğru uyandıım. Kendime yumurta pişirdim. Yumurta, Labaneeeeğğğhhh ve çilek reçelinden oluşan kahvaltımı ettikten sonra biraz internet, üstüne

tekrar yatıp akşama kadar uyudum. Çok güzeldi. Akşam altı gibi otelden çıkıp Souk Madina Jumeirah diye arap hanı mimarili güzel bir mall var, oraya gittim, "Funky Cold Madina" dinleyerek (Tone Loc). Orada biraz gezindim, birşeyler içtim. O sırada Payzin vasıtasıyla telefonunu aldığım, burada yaşayan Shaza'dan mesaj geldi "buluşalım mı?" diye...Onun da Türkiye'den başka bir arkadaşı gelmiş tatil için. Ben, Shaza ve Candan üçlüsü Dubai Creek Club diye biyere gittik bişeyler atıştırıp nargile içmek üzere. (Creek denilen şey burada yaptıkları yapay haliç)



Nargile içerken dünya üzerinde gerçekleşmesi en zor şeylerden birisi gerçekleşti: Tufan'la karşılaştık! (Bizim taaa lisedeki grubun davulcusu, neredeyse 10 yıldır görmediğim bir adam) Onunla ayaküstü bir sohbet vs...Daha sonra Aroma diye garip tarzda döşenmiş biryere kahve içmeye gittik ve geceyi orada noktaladık.

Shaza yıllarca Türkiye'de yaşadığı için mükemmel Türkçe konuşuyor. Buraya geleli henüz çok kısa bir süre olmasına rağmen Türkçe konuşmak çok hoşuma gitti açıkçası...

Sunday, January 08, 2006

Ofiste İlk Gün
















Haftasonu tatili + devlet başkanının ölümü nedeniyle bir ekstra gün tatilden sonra bu sabah ofisteki resmi olarak ilk günümdü. IBM id'si almalar, sayfalarca süren garip şartları kabul ettiğime dair imzalamam gereken dokümanlar, laptop alışı, ölürsem sigortam kimi zengin etsin vb. konularla geçirdim günümün yarısını.



Daha sonra Ajay (Takım liderim) ve diğer ofisten birkaç kişiyle İstanbul Çiçeği mi ne öyle isimli bir Türk lokantasına gittik. Ben fırında pişmiş patlıcan + kuzu eti yedim, nefisti!







Daha sonra Ajay sağolsun, beni ev aramaya götürdü. Bir sürü yere baktık ve istediğim fiyatlarda ev bulamayacağımı anladım. $1000 civarına 1 oda+1 salon bulunur diye düşünüyordum, $1300-$1400'lere çıkmam gerekeceği neredeyse kesinleşti. Zavallı Ajay bütün akşam önünde gazete elinde telefon, benim için ev aradı...Daha aramalarımız bitmedi, bakalım...

Friday, January 06, 2006

Ev Derdi - Part I

Şöyle bir gerçek çıktı ortaya:

"Dubai'de ev bulmak çok zordur, hatta bulunamaz"

Yok ye!

"Beni ne diye çaarıyonuz o zaman laaaayn" dedi içimdeki Akıncı-Türk ama dışarıdan avrupalı imajımı bozmadan medenice gülümsedim.
Neyse, bugün ilk defa ev arama turuna çıktım. Burada hiçbir yerin doğrudürüst adresi yok, bölgeleri çevrelerindeki alışveriş merkezine göre isimlendiriyorlar. Bana ilk evim için tavsiye
ettikleri yerlerden biri olan Lamcy Mall'unun çevresinde yukarılara baka baka yürüyorum. "For Rent" lafından habersiz, "To Let" ekolünden oldukları için kafam da karışık hafif...














Yürüdüm...yürüdüm...yürüdüm...bir tane, sadece bir tane kiralık ilanı gördüm. Zaten hem haftasonu, hem devlet başkanı öldüğü için ülkede yas felan var...İlandaki numarayı da kimse açmadı. Tam içeri girip bina görevlisine soracaktım ki, tam önüme parkeden arabayı görüp "boşver" dedim kendime, "Başka yerler de vardır..."