Yiit'in Dubai Günlüğü

Friday, April 21, 2006

Arapça'nın Azizliği, Karaoke Gecesi, Havuz

MTC Vodaphone Kuveyt'te sunum yapıyorum. Her dakikasında tutmak zorunda olduğum kahkahalarım boğazımda birikiyor.

Genel Müdür Mr. Barrak'ın yüzüne nasıl bakacağım?

***

Neyse kazasız belasız atlattım da döndüm Dubai'ye. Dün gece yeni tanışılangillerden Gülşah, Melek ve Emre'yle buluştum. Emirates Towers'daki Harry Gatto adlı karaoke barına gittik...Bi takım kokoş sarılı siyahlı kızlar ve biz vardık. Anlaşılan o ki buralarda en sevilen şarkı American Pie'ymış. Üç şarkıda bir "byeee byeeee miss american pieeeee" diye...

***

Da Greenz'in havuzuna gittim ilk defa bugün, o kadar kira veriyoruz yararlanalım dercesine...Maaşallah herkes pek bir tangalıydı! O kısmına itirazımız yok da, bir de yüzüstü yatıp, mayosunu indirip kıçını güneşte yakan herifler vardı. Onlar biraz bozdu dengemi. Fazla duramayıp kaçtım havuzu 100 tane çekik gözlü "vişi viçi voçi moşi moçi" diye işgal edince...

Wednesday, April 19, 2006

Berber Olayı

Berber önemlidir. Tanıdık, bildik olması gerekir. Ağbi-kardeş ilişkisi ya da iki eski dost ilişkisi ister berber olayı. İlk defa gidilen bir berber ne kadar da huzursuz edicidir! Zırt-pırt değiştirilmez berber, yıllarca aynı kişiye kestirilmelidir saçlar...

Berkeley'deyken gittigim berberdeki çinli kız kafama tarağıyla vururdu biraz sağa sola hareket edince...O gün anlamıştım hiç kimsenin Türk berberi gibi olamayacağını. Söz vermiştim kendime, "Asla Türk berberinden başkasına gitmem" diye...

Buraya gelince de hemen buldum Türk berberini. "Venus Turkish Gents Saloon", içeri girer girmez sıla hasretini gideren bir hürmet, bir sıcak karşılama, "ağbi hoşgeldin, nasılsın, ne içersin, saçları nasıl yapalım" serisinin alışık olduğum huzuru.

...Derken yarın Kuveyt'te toplantım var, saat geç oldu, berberim kapalı, Mall of The Emirates'teyim, saçlarım feci uzamış, toplantıya böyle gidemem..Girivereyim şu Lübnan berberine diyorum...

Üç dakika sonra yine kafama tarakla vuruyor biri, anlaşılıyor ki geçen yıllar hiçbirşey öğretmemiş bana...








Not: İlk defa duvarıma birşey alıp astım.

Tuesday, April 18, 2006

Yogun Gunler

Feci bir kosturmaca...Viyana'dan doner donmez Katar'a gittim...Bir hafta boyunca Katar Hava Kuvvetleri'nin ussunde anlamsiz bir sabah 6 mesaisi yaparak askerlik gunlerimi hatirladim...Doner donmez hazirlik...Yarin sabah Kuveyt. Biraz uyusam...

Saturday, April 08, 2006

Viyana

Dubai'nin sacma hayat tarzi yuzunden Greens'de hic karsilasmadigim komsumla tanisiyorum ucaktan iner inmez, bavul beklerken. Nadine bir ust katimda oturuyormus. Korkunc Sudan'li komsumdan sonra daha bir sevilesi bu kizcagiz, Alman'mis...Bir hafta surecek bir egitim icin buradayim. Ulkeye giriste binbir Scheize Turko kontrolunden gecip Nadine'le birlikte bizi sehir merkezine goturecek trene biniyoruz. Bana sorsalar Avrupa'nin en cok nesini seversin diye, hic dusunmeden trenlerini derim...Ohh mis gibi!

Ikinci neyini seversin deseler yine hic dusunmeden sari filtreli Marlboro'larini derim. Dubai'de beyaz filtreli igrenc seyleri icmekten gina geldi! Havaalanindan cikar cikmaz hemen bir paket sigara aldim, OHA, dortbucuk avro! Bu fiyata duman birakmam disari ben!

Otel daracik bir sokagi saran sevimli bir bina, arnavutumsu kaldirimlarda cantami tangirdatarak yurudum resepsiyona. Egitim ertesi gun basliyor. Sevincliyim, ozledigim sokak gezmeleri icin sabirsizlaniyorum. Ne oyle arabaya bin mall'a git, arabaya bin ise git! Biraz yuruyelim, saga sola bakalim, hava alalim, Oh be...derken gok ustume gumburrr diye bosaldi, o anda farkettim bir gomlek ve bir ceketle geldigimi, dunyanin her yerini Dubai sandigimi, Ayse Arman'dan hicbir farkim olmadigini...Islik calarak otelden cikmamla, kosarak geri donmemin arasi yaklasik 45 saniye! Zaten resepsiyondakiler de beni bekliyorlarmis, kapidan cikarkenki hayret dolu yuz ifadeleri hic bozulmamis, "Bu ordek nereye gidiyor o gomlekle?" dercesine...



Aksamustune dogru biraz gunes aciyor, hemen disari atiyorum kendimi. Avrupa'dayim artik, isim kolay; Once bir tane Dome/Dom/Duomo bulunacak, oraya dogru yurunecek, onun cevresi atraksiyon doludur zaten! Ah, ne keyifli birseymis sokak gezmesi, agzim kulaklarimda! Dom'u buluyorum hemen, meydaninda atlayip ziplayanlar, muzik yapanlar vs. Tek ilginc buldugum uc tane korun "Hololeeeiyyyooooooyololeyyii" diye cok guzel yodel soylemeleriydi...



Tam otele donerken gozum bir vitrine takiliyor, o da ne! Marklin trenler! Dukkan kapali, mecburen burnumu cama dayayip uzun uzun seyrediyorum en sevdigim oyuncaklari. Kucuk parmagim kadar lokomotifler, vagonlar, tirnak kadar raylar, muhtesem! Marklin'leri benim kadar seven babami dusunuyorum...









Ertesi gun egitim basliyor, BLOO diye iki metre uzunlugunda ve ikiyuz kilo agirliginda amerikalilar veriyor egitimi, herifleri ciddiye almamak mumkun degil! Egitim IBM binasinin tepesinde, guzel bir Viyana manzaramiz var teorik olarak ama gel gor ki adamlar yanyana durunca birak Viyana manzarasini, duvardaki projeksiyonu bile goremiyoruz...



Biliyorum ki buralarda biryerde bir muze var ve icinde bizim ikinci Viyana kusatmasindan kalan seyler sergileniyor. Hassas bir konu mudur acaba diye dusunerek usulca soruyorum resepsiyondaki herife, herif bir anda cosuyor! "Oooo Heeregeschichtliches muzesine gidicen, kanli sancak var orada, Kara Mustafanin kellesi de kesildi zaten, bir daha gelmeyin kotu yapariz" felan diye sayiklarken birakiyorum onu ve muzeye dogru yola cikiyorum. Heerebimnemne dedigi Askeri Muze demekmis. Arsenal diye bir yerde. Arsenal olayini strateji oyunlarindan biliyorum, silah uretilir, asker egitilir bu arsenallerde!


Muzenin bir bolumunu ikinci Viyana kusatmasina ayirmislar, birinciden bahseden yok, peh! Gozu donmus Turk'leri resmeden tablolar, bizimkilerin ince ince islenmis kiliclari, zirhlari, ok ve yaylari...Kanla kapli sancagimiz ve bir camekan ardinda huzunlu bir sekilde duran Osmanli sultaninin muhuru...2. Mustafa'ya ait oldugu yaziyor ama benim bildigim padisah 4. Mehmet o zaman...Anlayamadim.


Gunler geciyor, egitim oldukca yorucu...Bir aksam lobideki bilgisayarin basinda otururken hos bir hatun geliyor yanima, "aynin maynin zwaynin uberzetzung" diye birseyler soyluyor, kendisine Almanca'min berbatin biraz altinda oldugunu, Lisede 2 donem ustuste aldigimi ancak en son sozlude Berk'in kopya diye siranin altindan bana gosterdigi almanca seks dergisinin almancayla ilgili son cabam oldugunu anlatiyorum. "Onemli degil" diyor, "Ben de konusmami ingilizce yapacagim zaten". "Ne konusmasi?" diyorum, "Gel de gor" diyor ve beni otelin toplanti salonlarindan birine goturuyor. Toastmasters adli kulubun bir toplantisina katilmak uzere oldugumu soyluyor adinin Renate oldugunu ogrendigim hos hatun. Hic duymadim boyle bir kulup, Toast! Toast! diye kadeh kaldirip kafayi mi bulucak acaba bu Toastmaster'lar diye dusune dusune girdim odaya...Megerse konusma ve ifade yetenegini gelistirmek icin kurulan bir kulupmus. 3 kisi sirayla kursuye cikip istedikleri bir konu hakkinda ancak sinirli bir sure icinde odadakilere bilgi veriyor, daha sonra dinleyiciler konusmaci hakkinda degerlendirme yapiyorlar. Cok eglenceli oldugunu soyleyebilirim. Toplantinin sonunda benim izlenimlerimi duymak istediler, ben de onlara cok zevk aldigimi, benim isimin de aslinda kisitli bir sure icinde bir odada toplanmis asik yuzlu insanlara derdimi anlatmak ve hatta onlari ikna etmek uzerine kurulu oldugunu anlattim...Tesekkur edip ayrildim Toastmasters kulubunden...

Son gun havaalanina gitmeden once bir tip muzesine gidip, 17. ve 18. yuzyillarda yapilmis balmumu anatomi modellerine ve garip tip aletlerine baktim dehset icinde. Fotograf cekmek yasak oldugu icin gosteremiyorum ne yazikki...

Yagmur ciselerken ayrildim Viyana'dan, "Dubai'de hava 29 derece" dedi pilot...