Johannesburg
Uçaktan inip terminale girdiğimde üzerimdeki beyaz gömleğime, umursamaz bakışlarıma ve elimdeki ipod Nano'ya bakan hiçkimse kulaklarımda bangır bangır "Hakan Peker - Efsane" çaldığını tahmin edemezdi. Bavulları beklerken çevreme bakıp tam "vayy ne kadar egzotik biryerdeyim" diye coşmak üzereyken çevremdeki herkesin Türk olduğu ortaya çıktı bir anda..."Arif...Lan Arif! Ba ba ba ba geliyo la, geliyo la la la lalala, ARAB'ın yanında ba ba ba" diye uçan türkler bastı etrafı...(Bir de bizim millet olarak ortak bir özelliğimiz vardır, bütün zencileri arap, bütün çekik gözlüleri japon zannederiz.)
Neyse, havaalanından çıkıyorum, taksiye biniyorum, taksici beni bir güzel kazıklıyor...Uzaktan iki tane kule görünüyor, gitmemiz gereken yer orası, kuleler bir solda kalıyor, bir sağda, bir gerimizde, sonra tekrar önümüzde...Öyle bir acımıyor ki taksici bana, saatler sonra varıyorum otele saatler!
Otel güzel, amma velakin odadaki uyarı yazıları tırstırıcı..."Yok canım abartıyorlardır" diyip dışarı atıyorum kendimi, anaa, bütün evlerin çevresi elektrikli tellerle çevrili, kapılarında "Armed Response" yazıyor. Ne demek bu diye sordum birine, "İçeri girene komançero, Bru!" diyor adam. Bru diyor burada bir kesim, kardeş anlamında.
Neyse efendim, yürüyorum gidiyorum bir meydana, adı Nelson Mandela meydanı, ortalık şıkır şıkır, krem burüle tayfası piyasa yapıyor. Şık restoranlar, alışver iş merkezi, pahalı markalar vs. vs. Ama iki adım yürüyosun, hemen dikenli teller, hemen "Armed Response". 1994'te ırk ayrımının kalkmasından bu yana değişen pek birşey yok heralde, ortalık beyaz dolu, Zulu'lardan, Swahili'lerden eser yok!
Bir akşam güzel bir mekana yemeğe götürüyorlar bütün sınıfı, yemekler harika...Ortada bir adam, elinde gitar "Hakuna Matataaaaa...Hakuna Matataaaaa" diye aslan kral şarkıları söylüyor...Yemekler yendi felan, sonra biri dedi ki "Haydi gelsin bongolar!" Ne bongosu demeye kalmadan garsonlar herkese birer bongo getirdiler...Herkes duruma hakim, Afrika dışından gelen tek gurbetçi benim..."Umbato haydi sen ver ritmi" dediler, başladı Umbato dumdudumduru dumdudumduru, hepimiz katıldık sonra, saatlerce bongo çaldık "Eyy maro kubatvaa de yerenabiiduuuu" diye uydura uydura söyledim ben de şarkıları...Çok eğlenceliydi.
Eğitim ağır, diğer günler pek birşey yapmaya fırsat bulamadım. Son gün Soweto'yu ziyaret ettim, gecekondu mahalleleri, kutu gibi teneke evler, pislik, sefalet, Nelson Mandela'nın evi, ırkayrımı müzesi, beyaz adamın kurşunlarıyla ölen 12 yaşındaki Hector Peterson için dikilen gözyaşartıcı anıt...
Velhasılı kelam ne doğa, ne safari, ne arslan...Geyik gibi gidip geldim Güney Afrika'ya...Bir dahaki sefere daha hazırlıklı olacağıma söz verdim kendime...