Yiit'in Dubai Günlüğü

Friday, October 27, 2006

Dubai Dostluk Bayramı - Part I

Bu sene Dostluk Bayramı Ramazan Bayramı'na denk geldi....Baran, Sinan (hem de Modova'dan!) ve Levo, üç kadim dost, inanılmaz bir organizasyon başarısına imza atarak aynı anda Dubai'ye gelmeyi başardılar. Bir arkadaşımızın (bkz. Emre) çok güzel tespit ettiği üzere üç dört kişi Taksim'de bile buluşamayan bizler için bu gerçekten büyük bir olaydı.

Kısa bir profil bilgisi verelim ziyaretçiler hakkında:

Baran - Kurumsal dünyanın en kıdemli kölesi, kariyer basamaklarını tırmanma birincisi, ne iş yaptığını soranlara ingilizce konuşmadan cevap veremeyen, bir gece Roxy'de Levo'nun kulağına eğilip son derece ciddi bir sesle "Birgün herşeye hükmedicem" diyen kişi...

Sinan - Gizli müzisyen, muhteşem söz yazarı, tek parmaklı soloların unutulmaz virtüözü, Moldova'nın en büyük iş adamı, bu tatile kadar dostluğu unutmuştu oralarda..(Bkz. "Abi kızlar yoksa mavi tura gelmem ben")

Levo - Levent The "Bebeksi ve İpeksi" Gürsoy, dünyanın en çok spor ayakkabısına sahip, t-shirt ve polar kazak dışında hiçbirşey giymeyen, genç yaşında en değişik sektörlerde çalışmış, beraber bütün avrupayı sırt çantasıyla gezdiğim, dünyanın en sevimli insanı...çok değişik.

Genç bir kız gibi kalbim ata ata gittim havaalanına...yok yaa uyduruyorum ne heyecanlanıcam, gittim bekledim işte kırk saat, tipik Dubai muhabbeti, uçak iner, yolcular iki saat sonra çıkar anca...Neyse, önce Baran ve Sinan geldiler, Emirates uçuşuyla...Bir yarım saat sonra da Levent The "First Class" Gürsoy geldi, yüzünde anlamsızca biriken uçuş millerinin gülümsemesiyle sürekli "Selamın Aleyki" diye bağıran bi tip..."Olm Aleyki diye bişey yok" diyorum, umurunda diil..."Selamın Aleyki!"



Havaalanında biraz "Olm çok garip lan, nasıl buluştuk biz böyle?" geyiği yaptık...O anda farkında değildim ama Dubai'de geçireceğim en güzel beş gün başlamıştı...Levent'in onuncu dakikada patlattığı "Abi Dubai'de ezan var mı?" sorusu ise bu günlerin hiç sıradan geçmeyeceğinin habercisiydi sanki...

Hemen eve gitmek yerine Marina Walk'ta shisha (nargile) içmeye gittik, zaten kimsenin uykusu yok, hem Ramazan dolayısıyla açık mekanlar gecenin üçünde...

Muhabbet, sohbet, kahkaha, dandik espriler, ahlaksız şakalar, hayvani dürtüler...yani bu dünyada gerçek dostluk adına bildiğim ne varsa hepsini birden yaşarken yavaş yavaş farketmeye başladım ki...Bu Dubai'de ya da İstanbul'da olmakla ilgili birşey değil..."Dostlarla Olmak" diye biryer var...O yer hangi şehirde olduğuna bakmadan sarıyor çevreni ve yaşadığın mekanı değiştiriyor...Belki bu çok büyük bir buluş değil, belki siz orada otururken bunu ondokuz yıldır zaten biliyordunuz...Ben yeni keşfettim işte.

Sabaha karşı yatış...Baran'ın inceden hasta olduğuna dair belirtileri farkediş...Birkaç gün sonra tüm hastalığını bana geçirip domuz gibi sağlıklı olacağını bilmeden uyuyakalış...


Sabah uyanış, tostlar, portakal suları, mis gibi bir kahvaltı ve ertesi gün için çöl safarisi rezervasyonundan sonra plaja gidiş...Hilton'a bedava giriş ihtimalini severek hem de...Yolda Madinat Jumeirah'ya uğrayıp Sinan'a terlik alıyoruz:

L -"Kaça aldın lan onları?"

S -"Çok ucuz olm 150 dirhem"

L -"150 mi?? 40 dolar lan???"

S -"Hadi ya...olsun olm süper terlik, değer yani..."

Ilık denizin kıyısına koyuyoruz alçak sandalyelerimizi, ayaklarımızı suya gömüp gay gib istiridye kabuğu topluyoruz dalgalar vurdukça, dört tane herif...ama susamışız muhabbete...Aynı günün akşamında Ibn Battuta Mall'daki İran restoranına (restaurantına? restorantına?) gidiyoruz ve süper bir yemek yiyoruz...İlerleyen saatlerde Ramazan dolayısıyla barlar felan kapalı olduğu için Irish Village'a gidiyoruz, orada bir takım Guiness'ler içiliyor..Bir iki ay önce tanıştığım, buraya yeni taşınmış olan Marina da bize katılıyor ve korkunç dört erkek modundan yanlarında çok süper kız olan çılgın erkekler moduna geçiyoruz...Gece yine shisha muhabbetiyle sonlanıyor...Hepimizde bir shisha hasreti varmış meğer...

Geceyi ölümsüzleştiren laf Levo'dan geliyor:

"Dubai'de tek sıcak hava üfleyen alet"


- Bir sonraki bölüm: "Çöl Kaplanı...Çok değişik!" -

Saturday, October 21, 2006

Kuzen Cem© ve Steril Hayatlar

Kuzen Cem© üçüncü kere geldi Dubai'ye...Ocak'ta buraya taşınıyor ama bu sefer üç günlüğüne iş için geldi...Burada dünyanın en yüksek binasını yapıyorlar Burj Dubai diye, ona mal satma peşinde bizimki...Neyse hazır gelmişken evlere falan da bakalım dedik...Springs'de keyifli villamızda barbekü yapıp isveçli komşularımız Svensson ve Roskilde'yi mi davet edelim yoksa akıllı olup para mı biriktirelim diye uzun tartışmalardan sonra şimdilik akıllı davranıp para biriktirmenin en iyisi olduğuna karar verdik...Bir akşam bizim elemanlarla media city deki ramazan çadırına gittik, ramazan çadırı dediğin bizdeki gibi halka yemek dağıtma yeri diil, içerde yemekler, nargileler, dev ekranlar, müzik, playstation, pinpon, bilardo vs. vs - herkes sohbet muhabbet, zaman zaman flört halinde...Bir kez daha türkiyedeki çevremin dinin sosyal yönünden ne kadar uzak olduğunu anlamış oldum...İki tane kızla tanıştık, burada doğup büyümüşler, Tarkan'ı getiriyolarmış şimdi konsere...

Ertesi gün Marina Walk'a götürdüm kuzeni, beyaz-pamuklu-elbiseli-steril-ingiliz-aileleri'ni görsün diye...şıkır şıkır ve şıpıdık şıpıdık yürüyolardı yine oralarda...Royal Orchid diye biyerde çin yemeği yedik, masamıza servis yapan kız muhteşemdi, wudan teknikleriyle yemek servisi falan yaptı, asalet, zerafet, güzellik - herşey vardı herşey! Ben kendimden geçmiş bir haldeyken suda yürür gibi masadaki mumu yakmaya geldi, wudan çakmağını çıkardı, zerafet içinde mumu yaktı, sonra rüzgar esti, mum söndü, sonra kulağıma tokat gibi patlayan çirkin bi sesle "OHH SHIIIIIT" diyerek bütün dünyamı yıktı ve gitti sahte wudancı...

Bu gece Baran, Sinan ve Levo geliyor...

Böyle...

Saturday, October 14, 2006

Emre'nin Doğumgünü, Heroes 3 Coşkusu, Da Springz Hayalleri

Emre'nin doğumgünü için herife sürpriz yapalım dedik, hiç olmadı....Bir kere ben arabayı salak gibi evin önüne parkettim, sonra Fatih saklanıcam diye kapıdan tabak gibi yansıyan camın önünde durdu...

Sonuç olarak zaten evin önünde arabamı gören Emre, kapıdan içeri girer girmez saklanmaya çalışan Fatihi gördü ilk olarak...

Ama güzeldi yine, Monopoly oynadık, bu sefer kaybettim...

Birgün Emre ve Fatih'le muhabbet ederken onların da çok pis Heroes'cu oldukları ortaya çıkmıştı (Gerçi sonunda Fatih'in .ıçından uydurduğu ortaya çıktı ya) En sonunda dün gece beklenen seans gerçekleşti, süperdi..(Bu oyunun 5.si piyasada olmasına ramen 3D yalanlarana kanmayan old school oyuncular olarak Heroes 3'ten şaşmadık tabiki...)

Kuzen Cem® geliyor demiştim ya, Da Springz'deki iki odalı villaların fiyatları oldukça iyi, hem de bahçeleri de çok güzel....Dur bakalım..

Sunday, October 08, 2006

Deneysel Ramazan Yemekleri - The Final Episode

Bütün zorluklara, malzeme ve tercüme eksikliklerine rağmen başarıdan başarıya koşuyordum sevgili dostlar / büyükler / küçükler...Çeşit çeşit çorbalar, yıllardır yapmadığım, sevgili kuzenim Barış'ın bayıla bayıla yediği kapuskamdan bile yapmıştım...Ancak bütün bunlar beni tatmin etmiyordu, son bir seansla jübilemi yapıp eski sağlıksız beslenme günlerime geri dönmek istiyordum...Günler birbirini kovalıyor ancak ben hiçbir yemeği jübileme yakıştıramıyordum...

En sonunda kader yüzüme güldü, yeni tanıştığım bir Suriye'liyle konuşurken "Neden Mlokhia yapmıyorsun?" dedi...Ben de bilemedim ne olduğunu tabi ama yine de aldım tarifini...Sonra internetten baktım meğer Ebegümeciymiş bu mlokhia denilen şey...Gavurcası Mallow...Ebegümeci! İsmi yetti bu yemeği jübile yemeği yapmama, Hem malzemeleri de bir garip...Allspice diye bi baharat istiyo mesela...Kristof Kolomb herşeyi yanlış anladığı gibi bunu da yanlış anlamış ve biber zannetmiş ilk keşfettiğinde, ama sonradan tadı bir sürü farklı baharatı çağrıştırdığı için allspice demiş birileri...

Neyse, malzemelerimiz şöyle:

İki paket dondurulmuş ebegümeci,
4 tavuk butu, mısır yağı,
2 tavuk tableti (niyeyse?),
bir baş sarımsak,
bir adet soğan,
Nane, mane, ot, mot

Önce tavukları bi güzel kaynatıyoruz, sonra çıkartıp ince ince DİDİYORUZ...(Hep bu kelimeyi kullanmak istemiştim hiç fırsat olmamıştı otuz yıldır, şükürler olsun yarabbim)

Sonra o tavukların suyunu- anlamsız bir titizlik uğruna- salak gibi dökmediysek (ki döktüysek maceramız burada son buluyor) içine atıveriyoruz ebegümecini, ebegümeçlerini? ebegümecilerini?, atıveriyoruz tavuk tabletlerini, otları, motları...

O donmuş şeyler çözülür ve kaynarken bir tavada soğanları ve donk donk diye o demir şeyin içinde ezdiğimiz sarımsakları öldürüyoruz mısır yağında...

Sonra DİDDİĞİMİZ tavukları atıyoruz tencereye ve en sonunda tavadaki soğan sarımsakları döküp içine şöyle bi karıştırıyoruz...



Sonuç:

Normalde rengi yeşil olan şeyleri yemem ama bu gerçekten çok lezzetli oldu, herkese tavsiye ederim!

------

Ve böylece yemek maceralarım sonlanmış oldu, yeni maceralarda görüşmek üzere...