Yiit'in Dubai Günlüğü

Sunday, May 28, 2006

Kuveyt Trajedisi

Kuveyt'teyim. Saat gece onikiye yaklasiyor ve ben hala bugun yasadigim olayin etkisinden kurtulamadim.

Sabah. Icisleri bakanliginda sunum yapiyorum. Data Warehousing, ETL, Data profiling, Metadata Management hede hodo diye besinci vitede takmisim, cok iyi giden sunumlardan biri diye dusunuyorum bir yandan.

Derken toplantiya baskanlik eden adamin cep telefonu caliyor.

Derken adam 10 saniye sessizce dinliyor telefonun obur tarafinda konusan sesi.

Derken adam ayaga firlayip haykirmaya basliyor, kapidan kosarak cikip kayboluyor.

On dakika sonra ogreniyoruz ki adamin 4 yasindaki oglu evde oynarken uzerine akvaryum devrilmis...Oracikta olmus cocuk.

Kelimesiz kaliyorum. Cok onemli seylerden bahsediyoruz sanarken...Gercek hayat kapimizi kirip iceri daliyor. Kadinlar aglamaya basliyor. Allah rahmet eylesin demek istiyorum...ne ingilizcesini ne arapcasini bilmedigim bir cumle...Sessizce toparlanip cikiyorum kapidan.

Adamin yuz ifadesinin degistigi an hafizama kazinmis bir sekilde.

Wednesday, May 17, 2006

Toronto...

Aslında geleli üç gün oldu ama deli gibi Longest Journey 2: Dreamfall oynamaktan blogu güncelleyemedim. Neyse ki dün gece "April! April! Hayııııııııır!" diye ağlayarak bitirdim de normal dünyaya döndüm.

1 haftalık eğitim için Toronto'ya uçuyorum. Dubai'den Frankfurt 6 saate yakın...Oradan toronto bi 9 buçuk saat daha. En son böyle San Francisco'ya uçmuştum da ayıptır söylemesi donum yırtılmıştı. Öyle bir uzun yolculuk yani!

Neyse bu sefer sağlam bir şekilde indim uçaktan, Toronto'da bahar yelleri esiyor. Dubai'nin onyüzbinmilyon derece sıcağından sonra cennete düşmüş gibi oldum. Bilgisayar oyunu arabalarına benzeyen taksiler gördüm.

Eğitimin adı "Information Management TOP GUN" ! Bayılıyorum bu amerikalıların gazlarına. Geçen ay gittiğimin adı da BOOTCAMP'ti! E bu kafayla tabi Afganistana'da girerler, Irağa da...diye ucuca eklenmiş düşüncelerle giriyorum sınıftan içeri...Derken eğitimi yöneten amcanın Vietnam Gazisi olduğu ortaya çıkıyor.
"Demokrasiyi kurtarıyorduk ne güzel YEAAAH" diye coşar gibi bir havası vardı sanki ya da ben iyice paranoyaya vurdum işi.

Adı ve gazı dışında herşeyiyle muhteşem bir eğitim başlıyor. Sabahları "HUU-HAAAA-ĞOOO" diye bağırıyoruz felan.

Neyse.

Ofisteki Aisha Toronto'da yaşamış yıllarca, gideceğimi duyunca dedi ki "aaa orada fariha var, seni gezdirir" Ben de tamam dedim. İkinci gün hakkaten geldi kızcaaz, altında eski model bir Porsche, Pakistanlı-çılgın-kız. Saolsun gezdirdi beni, yemeğe götürdü, kitapçıya götürdü, hatta hasta oldum diye (tabi ki hasta oldum ikinci günde) eczaneye bile götürdü ilaç almaya...

Bir de kule varmış bi tane CN Tower diye, onun tepesine çıkardı bimnemkaç yüz metre yukarıda. Kulenin bir bölümünde yeri şeffaf camdan yapmışlar, korkmam felan diyodum biraz yürüyünce başım dönmeye başladı, fotosunu çekip kaçtım hemen. Şimdi baktım da bu resimden birşey anlaşılmıyor, valla billa çok korkunçtu ya!



Toronto çok sevimli geldi bana. Saçma amerikan şehri gibi de değil ama tam avrupa şehri gibi de değil, arada bir yerde sanki.



Çok güzel kitaplar aldım...hatta o kadar güzellerdi ki oradayken bitirdim yarısını. Leonard Cohen imza günü varmış, "Şarkı söyliycek mi?" diye sordum, söylemiycekmiş, çok coolmuş, şarkı söyle diyince kızıyomuş, e o zaman imzaya ne gerek var kuru kuru deyip yoluma gittim.

Ne kadar avrupa havalı olsa da, Toronto da kurtaramamış kendini amerikan usülü manyak sağlık fetişinden. Hiçbiryerde sigara içilmiyor. Bravo, feci medeni!

"Smoking kills. So does intolerance!" kampanyama kim katılır?

Son gün beni TOP GUN seçtiler, buna ne demeli? Bir de şapka verdiler üstüne TOP GUN yazıyor! Benim patrona mail atacaklarmış "sizin kerastas top gun oldu" diye. Artık bi zam patlatırım diyorum...


Sevgiler...

Wednesday, May 03, 2006

Longest Journey 2 Heyecanı



Bilmiyorum acaba birgün adventure bilgisayar oyunlarından sıkılacak kadar büyüyecek miyim? 29 yaşımın ortasında hayal edemiyorum o kadar "büyümüş" bir Yiit'i..

The Longest Journey...Gelmiş geçmiş en iyi adventure oyunlardan birisi..Ragnar Tørnquist'in muhteşem hikayesi...Bjørn Arve Lagim'in daha da muhteşem müzikleri..


"Any sufficiently advanced technology is indistinguishable from magic."
(Arthur C. Clarke)


şeklinde özetlenebilecek temasıyla beni büyüleyen oyunun ikincisi çıkmış şimdi de! Bu siyah-beyaz Dubai günlerimde ne bulunmaz fırsat benim için! Ama önce birincisini bir daha oynayalım değil mi? Aradan yıllar geçmiş! Bekle beni güzel yüzlü April, geliyorum!




Bir de haftaya kanadaya gidiyorum, dönüşte büyük update...